Halbuki Kendileri Kitabı da Okuyorlardı

Halbuki Kendileri Kitabı da Okuyorlardı

 "Yahudiler, hıristiyanların dayandığı hiç bir şey yoktur dediler. Hıristiyanlar da yahudiler temelsiz­dirler dediler. Halbuki kendileri kitabı da okuyorlardı. Bilmeyen bilgisizler, cahiller de onların söyle­dik­lerinin benzerini söylemektedirler. Allah, aralarında ihtilâf ettikleri konu­lardaki hükmünü kıyamet günü verecektir"

Onların dayandıkları hiç bir şey yoktur dediler. Böylece her iki grup da birbirlerinin dinlerini kökünden çürütüp birbirlerini sa­pıklık, yolsuzluk ve dinsizlikle, küfürle itham ettiler. Birbirlerini iraptan mahalli olmamakla itham ettiler.

 

Rivâyetlere göre yahudi ve hıristiyanlar Rasulullah’ın huzu­runda tartışırlar. Yahudiler Hz. İsa’ya da İncil’e de küfrederler. Buna karşılık hıristiyanlar da Hz. Musa’yı ve ona gönderilen Tev­rat’ı redde­derler. Bunun üzerine bu âyet iner. Ama âyet-i kerîme bu konunun böyle ferdi bir konu olmayıp, hıristiyanlarla yahudiler arasında cere­yan eden yaygın bir mesele olduğunu anlatır. Her bir grup diğerini reddeder bir tavır sergilemektedirler. Halbuki:

"Halbuki kendileri kitabı da okuyorlardı."

 

Kitabı da okuyor bunlar. Kitaplarını da okuyup durdukları halde, Tevrat’ı her iki taraf da okuyup durdukları halde bunu ya­pabil­mektedirler. Bazı anlayışlarda bazı konularda ihtilâf etmek ayrı şeydir, ama toptan birbirlerini reddetmek ayrı şeydir. Aslında kitap böyle bir çelişkiye engeldir. Kitap aslında bu tip ihtilâfları or­tadan kaldırmak için vardır. Öyleyse kitaba rağmen her iki taraf da yalan söylemektedir.

 

Allah bunu niçin anlatıyor bize? Ey müslümanlar bakın, bun­la­rın durumu budur, sakın ha sizler, bunlar gibi olmayın! Bunla­rın du­rumuna düşmeyin diye bunları anlatır Rabbimiz bize.

 

Halbuki bunlar kitabı da okuyorlar. Ama sadece okuyorlar bun­lar. Anlamıyorlar, anlamadan okuyorlar, anlamaya yanaşma­dan okuyorlar. Okuduklarıyla hayatlarını değiştirmiyorlar. Oku­duklarını amele dönüştürüp hayatlarında görüntülemeye yanaş­mıyorlar. Kitap kay­naklı bir hayata yönelmiyorlar. İşte sadece oku­yorlar. Halbuki kitap anlamadan okunmak için gelmemiştir. Kitap anlaşılmak ve amel edil­mek için gelmiştir. Allah’ın Rasûlü Müs­lim’deki bir hadislerinde bu hu­susu anlatırken şöyle buyurur:

        

"Bir topluluk Allah’ın evlerinden birinde toplanır ve Allah’ın kitabını okurlarsa, ve de o okuduklarını kendi aralarında ders haline getirirlerse..."

 

Yâni okudukları Kur’an âyetlerini anlama ve yaşama sa­vaşı ve­rirlerse onlar üzerine sekînet inecek ve onlar huzura kavu­şacaklar­dır buyurur. Evet kitabı okumak budur işte. Ama bakın bunlar böyle yapmıyorlar da sadece okuyorlarmış. Anlamadan okuyorlarmış. Amele dönüştürme niyetinde olmadan okuyorlarmış.

 

Tıpkı şimdi hepsi de kitabı okudukları halde, hepsi de kitap­tan yana oldukları halde, her biri kitabın belli bir bölümünü bayraklaştırıp, her biri bir bölüme sarılıp, kitabın bütününe teslim ol­mayı becereme­yen, hepsi de birbirlerinin aleyhinde olan, hep kendilerini haklı, hep kendilerini hak yolda görüp karşılarındaki grupları yanlış yolda, batıl yolda gören müslüman gruplar gibi.

 

Öyle değil mi? Müslümanlar da aynen onların durumuna düş­memişler mi bugün? Maalesef bugün kitabı okudukları halde taassup, hizipçilik ve komplekslerle birbirlerini tekfir noktasına ulaşan müslümanlar aynen dünkü ehl-i kitabın yerini almışlardır. Bu halleriyle ehl-i kitabın konumuyla müslümanların konumu aynı­dır. Onlar da aynen ehl-i kitap gibi kendi gruplarına pay çıkar­makta, grupçuluk bilinciyle hareket etmektedirler. Kendilerini başka müslüman gruplardan ayıran çok basit ve cüz'i farklılıkları sanki köklü ayrılıklarmış gibi ele almakta ve Allah korusun nere­deyse birbirlerini tekfir noktasına bile vardır­maktadırlar. Onlar böyle yapınca da:

"Bilmeyen bilgisizler, cahiller de onların söyle­dik­leri­nin benzerini söylemektedirler."

 

O günkü Arap müşrikleri, putperest insanlar da tıpkı bunla­rın de­diğini demeye başladılar. Yahudiliğin de, hıristiyanlığın da tüm semavî dinlerin de hiç birisinin aslı astarı yoktur dediler. Din bilenler böyle yaparsa ötekiler de elbette böyle diyeceklerdi. Dine inandıkla­rını iddia edenler, kendilerini bir dine izafe edenler böyle yaparsa ca­hillerden de elbette beklenen buydu.

 

Veya bugünkü ateistler de toptan tüm dinleri reddediverdi­ler. Din, insanları uyutmak ve uyuşturmak için uydurulmuş bir af­yondan farklı bir şey değildir deyiverdiler. Elbette bilenler böyle yapınca bil­meyenler de toptan onu reddedecekti. Ama unutmaya­lım ki, bunun sebebi müslümanlardır. Bunun asıl suçluları bu dini bildikleri halde bildikleriyle amel etmeyen, bildikleri kitap bilgisini insanlara anlatma­yan ve bildiklerini sır küpü gibi toprağın altına taşıma gayretinde olanlar, kitabı saptıranlar, kitabı kendi fikirlerine, kendi hiziplerine alet edenler, ayetleri hep kendi görüşleri istikametinde yorumlama çabası içine girenler ve kitabı okudukları halde birbirleriyle uğraşarak insan­ları bu dinden soğutan müslüman gruplardır.

 

Peki bizim onlara benzemememizi emreden bu âyet, ne dememizi istiyor acaba? Biz şunu diyoruz: Mûsâ (a.s) Allah’ın hak pey­gamberidir. O da aynen bizim peygamberimiz gibi Allah tara­fından gönderilmiş bir elçidir. Ona gönderilen Tevrat da Allah’tan gelişi açı­sından bizim elimizdeki Kur’an’dan farklı bir şey değildir. İsa (a.s) da Allah tarafından gönderilmiş bir elçidir, ona verilen İn­cil de hak kitap­tır. Allah’tan geldiği şekliyle biz Tevrat’ı da İncil’i de kabul ediyoruz. Ama sonradan insanların onları bozduklarını, tah­rif ettiklerini ve bun­ları kendileriyle amel edilemeyecek duruma getirdiklerini de biliyoruz. Öyle olmasaydı bile zaten son kitap Kur’an’ın gelişiyle bunların hükmü kaldırılacak, nesih edilecekti ve nesih edilmiştir. Bizim müslümanlar olarak bunları dememizi istiyor Rabbimiz. Yine müslümanlar olarak bizden şunu da dememizi isti­yor Allah:

Biz, kesinlikle peygamberlerin arasını ayırmayız. Peygam­ber­ler arasında böyle bir tefrik yapmayız. Birisine inanıp ötekilerini asla reddetmeyiz, dememiz gerekiyor.

 

Bu âyet bir de müslümanlara, karşılarındaki grupları tanıt­makta­dır. Ey müslümanlar! Sakın onların çokluğuna aldanıp korkma­yın! Aslında onlar dağınıktırlar, parça parçadırlar. Bunlar kendi arala­rında da bir birlik değildirler. Birbirlerinden nefret et­mekte­dirler bunlar. Her grup kendilerinin haklılığını, karşısında­ki­nin bâtıllığını ispatla meşguldürler. Her biri diğerinin saygı duy­duğu, kutsadığı şeyleri ayaklarının altına almaktadır buyurarak, müslümanlara onların öyle korkulacak bir güce sahip olmadıklarını anlatmaktadır.                   

 

Bilmeyenler de onlar gibi deyiverdiler. Kendilerinin ne kitapları ne de peygamberleri olmayan, kitap bilgisinden de pey­gamber bilgi­sinden de mahrum olan Mekke’li müşrikler de aynı şeyi söylediler. Yâni ancak bu işe bizler layığız! Cennete ancak bizler gireceğiz! Biz­den başkaları giremez dediler.

 

Daha önce Hz. İbrahim’in yolunu izlediklerinden dolayı on­lar da kendilerini o peygambere izafe ederek böyle diyorlardı. Halbuki o peygamberin üzerinden yıllar geçmişti. Hz. İbrahim’le uzaktan ve ya­kından hiçbir ilgileri kalmamış, hayatlarında o pey­gamber bilgisinin eseri bile kalmamış, şirke düşmüşler, Kâbe’yi putlarla doldurmuşlar, hayatlarından Allah’ı kovup, putların ege­menliği altına girmişlerdi. Ama İbrahim’in dinindeydi ya bunlar, Kâbe’nin komşusuydu ya, Mekke’nin sahibiydiler ya, Haniflerdi ya bunlar, öyleyse cennete bun­lardan daha lâyık kimse olamazdı. Cennete sadece kendileri gidecekti.

 

Dün insanlar böyleydi, toplumlar böyleydi. Bugün Al­lah koru­sun da müslümanlar da aynen onların durumuna düş­müşler. Bazen ikili, bazen üçlü gruplar halinde hareket eden, ba­zen kendilerinden başka cennetlik olmadığını, ancak kendilerinin cennete gideceklerini iddia eden topluluklar görüyoruz bugün de. Dün birlikte hareket eder­lerken, birlikte hareket ettikleri insanların kendilerini cennete götüre­ceğini iddia ederlerken, bugün onlardan ayrılınca da onların yanlış yolda olduklarını iddia etmeleri ne kadar da garip değil mi? Yâni yahudi ve hıristiyanların bazen birlikte cennetlik olduklarını iddia edip, bazen de birbirlerini sapıklıkla it­ham etmeleri gibi.

 

Öyleyse bırakalım bu dışımızdakileri de müslümanlar bu âyet­ler ışığında kendilerini yeniden kontrol etmek, yeniden hesaba çek­mek zorundadırlar. Şunu kesinlikle kabul etmek zorundayız ki; hiçbi­rimiz kendi durumumuzdan mutmain olmamalıyız. Hiçbirimiz statüko­dan yana olmamalıyız. Çünkü bu değişimin önüne dikilmiş en büyük engeldir.

 

Ben iyiyim! Biz iyiyiz! putu bilelim ki değişme­nin önüne di­kilmiş en büyük engeldir. Çünkü bugün hiç birimizin, hiçbir grubun, hiçbir ailenin, hiçbir cemaatın elinde cennetlik ol­duklarına dair bir se­net, bir garanti yoktur. İşte âyetler bunu anla­tıyor. Hiçbir kimsenin ölünceye kadar da nasıl bir çizgi takip ede­ceğine dair elinde bir ga­ranti olmadığına göre öyleyse kendimizi garanti cennetlik görmeyelim, halimize mutmain olmayarak sürekli Allah’ın kitabı ve Resûlü’nün sünneti ışığında hayatımızı sağla­maya alalım inşallah.

SİTEMİZE HOŞ GELDİNİZ
 
 
Siteyi
Sık Kullanılanlara
Ekle

KABENURU
BIR COK DILDE MEALLI KURAN
DINLE


NASHEED DINLE
DINLE
-----------------------------------
Feyzul Furkan
Kuran-ı Kerim Meali
ve Orjinal Arapca

-----------------------------------
Kuran-i Kerim Arapca
-----------------------------------
Elmalili Hamdi Yazir
Turkce Meali

-----------------------------------
Kütüb-i Sitte
-----------------------------------
Ahmed b. Hanbel
el-Müsned

-----------------------------------
Ebu Hanife Müsned
-----------------------------------
İmam Malik Muvatta
-----------------------------------
Sahih-i Buhari
-----------------------------------
Sahih-i Muslum
-----------------------------------
Sünen-i Tirmizi
-----------------------------------
Sünen-i Ebu Davud
-----------------------------------
Sünen-i Darimi
-----------------------------------
Sünen-i İbni Mace
-----------------------------------
Sünen-i Nesai
-----------------------------------
İbn Hacer el-Askalani
Fethu'l-Bari
(Sahih-i Buhari Şerhi)

-----------------------------------
İmam Nevevi
Dualar ve Zikirler

-----------------------------------
Kudsi Hadisler
-----------------------------------
Uydurma Olduğunda
İttifak Edilen Hadisler

-----------------------------------
-----------------------------------
Esma ul Husna
-----------------------------------
ONLINE DINLE
 


Ali Küçük
Hadis Tefsiri

-----------------------------------
Saffet Bakırcı
Hadis Tefsiri
-----------------------------------
Ahmet Kalkan
Sohbetleri

-----------------------------------
Hasan Karakaya
Sohbetleri

-----------------------------------
Timurtaş Hoca
Sohbetleri

-----------------------------------
Yoldaki İşaretler
(Dinle)

-----------------------------------

ONLINE IZLE
 
-----------------------------------
Efendimizin Hayatı

-----------------------------------
Tevhid Nesline Bir Örnek:
Maximilianus

-----------------------------------
Kehf Suresi

-----------------------------------
Mazlum

-----------------------------------
Kavimlerin Helakı

-----------------------------------
 
 
Selamun Aleykum 81945 ziyaretçi burdaydı!
ONLINE
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol